8 Kasım 2011 Salı

"TİN ve TEN" ELİZ EDEBİYAT DERGİSİ'NDE...


Yazar ve çizer, araştırmacı dostum Hasan Efe, İzmir'de yayımlanan ELİZ Edebiyatdergisinin 34. sayısında, lutfetmiş "Tin ve Ten" adlı şiir kitabımın bir çözümlemesini yazmış.. kendisine teşekkürlerim ve sevgilerimle...


-----

TİN VE TEN *
Hasan EFE

Yavuzdoğan’ın Tin ve Ten’i Temmuz 2011’de okurla buluştu.
Basın ve yayımcılıktan gelen Aziz yavuzdoğan Gelişim Yayınları, Kıbrıs (KKTC) gazetesi ve Milliyet gazetesinde çalıştı. Ayrıca forumedebiyat ile FE Dergi’yi yayımladı.
SiyahBeyaz’dan çıkan kitabın kapaktaki tam adı: Tin ve Ten şiir izleri-seviştikçe hayatla, ölüm dedikodu üretir…
Kitaba genel olarak bakıldığında Ruhsal ve bedensel gelgitlerin bütünlüğündeki yansımalar olabildiğince kesik (…  üç noktalarla, HE)  ve kısa verilmiş. Bunlardan sekizi diğerlerine göre daha uzun; Nu, dilaltı bakla, sığınak, mübbete dair ayıp şeyler (müebbete, olmalı; [Aynı başlığın altındaki ikinci bölümün ikinci dizesi: “müebbete mahkum ayrılıklar” ] HE), zor, sırat,  gel-git, çivi yazısı.
Ten ve Tin’de bölümler görülmese de 43. sayfadaki iki dizelik “itiraf” bir sonraki sayfanın (44) yol göstericisi oluyor “sığınak’la. Okur bunu “itiraf” başlığı altındaki
[ (“sığınak”ın şifresi)]   adlı tamlama açıklaması ile görebiliyor. (köşeli ayraç bana ait, HE) 
Yavuzdoğan, yaşam ile birey arsındaki ilişkileri irdelerken bir yandan uzakdoğu felsefesini öne çıkarır, öte yandan da tasavvufa yöneliyor. Özellikle de sonlara doğru Alevi ve Bektaşi “nefes”lerindeki deyişler yer alıyor dizeler arasında.
Bunu  “Vahdetname”deki (Harabi) **şu dizelerde görebiliriz.

“Daha Allah ile cihan yok iken
  Biz anı var edip ilan eyledik
  Hakk'a hiçbir layık mekan yok iken
  Hanemize aldık mihman eyledik”      (Vahdetname’den)


“ Allah ile burda birleştik
  Nokta-i amaya girdik birleştik
  Sırr-i Kunt u kenzi orda söyleştik
  İsmi şerifini Rahman eyledik”                (Vahdetname’den)


nokta-i amaya yol alıp, sırr-ı mihman eyledik
                                                                  (S. 63, Tin ve Ten)

Yavuzdoğan’da aşk, dizeler arasında ya örtülü ya da açık olarak gösterir kendini. Bu sözcük (aşk), kullanılmadığı zaman okur “aşk”ı dizeler bağlamındaki çağrışımla çıkar. 

yön
ölümden vazgeçmektir her defasında
bir insanı sevmek…”       (s.16)

Aşk, kitabın başlığıyla da bütünleştirildiğinde bu kavram ilkin soyut, içe dönük olarak belirir dizeler arasında. Uzakdoğu felsefesi ve tasavvufi çağrışımlardaki didaktik oluşum ise kimi zaman yaşamsal bir birikimin özünü sezdirir.

oltaya balık
hayata güvenmek
ölümü
yalan kılar…”                   (s.16)
                           
   “  dua      
 halden anla Tanrım!
  meşru bir günahtır
                      aşk…”            (s. 25)

İlerleyen sayfalarda “aşk” bu iki felsefe (Uzakdoğu – tasavvuf) arasındaki geçişlerle yaşamsal gerçeklikte “ten”sel isteklere yönelip içsel ve tinsel özelliğinden sıyrılarak bedensel bir arzunun yaşamsallığına varır. Bu, 40. sayfada “uçkurluk”la başlayarak 54. sayfadaki “zor” a dek sürer.
kamasutra
dirilince sertlik yanlısı
kel kafalı bir kesişin
duası..
huzura eresin diyedir ey sevgili
içine diri diri gömdüğüm
yeşim sapın gölgesi…”       (s. 42)

Kamasutra, Hindistan dilinde zevklerin kitabı olarak adlandırılıp eşleşme ve beraberce sürdürülen bir yaşama sanatı olarak düşünülse de cinsel isteğin giderilmesi olarak da kullanılmaktadır. En son dizede yer alan yeşim sapı tamlaması uzak doğu (Çin) kültürüyle ilgili olan Taocu bir yaşam felsefesini ortaya koysa bile diğer anlamıyla erkek cinsel organına verilen addır.
Bu açıdan bakıldığında tin’sel olanın ten’sele dönüştüğü yoksanamayacaktır.
Alttaki şu örnek de yaşam ile yaşam süresi arasındaki uzaklığın içinden geçen bireyin birey olmadan önceki (kuyruklu yıldız) varlığının geçtiği yolu imliyor.

                                                  “Kuyruklu yıldız
onbeş santimlik yoldan geldiğini sananlar için
                                       hayat ne kadar kısa…”  (s. 51)

Tin ve Ten’de genç kuşağın kavrayamayacağı, tasavvufu öne çeken Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalar görülüyor; mağfiret,  hissi kablel vuku, nokta-i amaya, sırr-ı mihman, kenz-i mahfi, berzahtan.
Bunun yanı sıra “gökyürek”, “yeryürek”  ve “düşkıran” gibi çağrışımsal etkisi yüksek bileşik sözcükler de yer alıyor dizeler arasında ve başlıkta.
“………
gökyüreğin ağıdına büründü temmuz.
siyah
gölgesine çekildi,
yeryürek
uykuya… “                     (s. 60, çivi yazısı)

“düşkıran”                   (s. 13)

Yavuzdoğan’ı didaktizme götüren ve dizeleri esneklikten kaydıran dize sonlarındaki “koşaç”lar gözden kaçmamaktadır.

       “  küllerim kanattandır ve
                                Anka’dır
                     doğduğum yer…”   (s.9)


“ sırrı çözmek değildir marifet
                       sırra ermektir
                     kızoğlankız bir
                              mağfire…”   (s.11)  (vurgular bana ait, HE)

Sonuçta, bir iç sarımın birey yalnızlığında “ben”e dönük seslerin zaman zaman yaşamsal gerçeklikle öne çıktığı sesler  Tin ve Ten’de “..ve” ile noktalanıyor.

                           ..ve
      dil sessizliğe gömüldüğünde
      dudaklar da ruhuna
      kavuşur!”

*Aziz Yavuzdoğan, Tin ve Ten Şiir İzleri- seviştikçe hayatla, ölüm dedikodu üretir…, SiyanBeyaz Kitap, Temmuz 2011, İstanbul, 65 sayfa.
** www.itusozluk.com/goster.php/vahdetname               


Hiç yorum yok: